BOŞANMA DAVASI
Boşanma, hukuk düzeni içerisinde kurulmuş, geçerli bir evliliğin, hakim kararı ile sonlandırılmasıdır. Alman hukukunda kurum olan evlilik, bizim hukukumuzda bir sözleşmedir ve tarafların, resmi memur önünde “evet” diyerek evlenme yönünde irade beyanlarını açıklamaları ile evlilik akdi kurulmuş olur.
Boşanma davası açılmadan önce yapılması gereken en önemli şey, boşanma nedeninin belirlenmesidir. Türk Medeni Kanununda boşanma nedenleri özel boşanma nedenleri ve genel boşanma nedenleri olarak ikiye ayrılmaktadır. Özel boşanma nedenleri, Kanunda sayılan mutlak boşanma nedenleridir ve bunların varlığının ispatlanması boşanma ya da ayrılık kararı verilmesi sonucunu doğurur. Bu nedenlerin varlığı halinde başkaca kusur araştırmasına gerek kalmaz.
Özel Boşanma Nedenleri: * Zina * Hayata Kast, Pek Kötü veya Onur Kırıcı Muamele * Akıl Hastalığı * Suç İşleme ve Haysiyetsiz Hayat Sürme ve son olarak * Terk’tir. Özel boşanma nedenine dayalı boşanma davasında, davacının, davalının kusurunu ispatlamasına gerek yoktur. Sadece özel boşanma nedenin varlığını ispatlaması yeterlidir. Fakat özel boşanma nedenine dayalı açılan boşanma davasının ispatı, sıkı kurallara tabidir. Davacının özel boşanma sebebi olarak değerlendirdiği bir durum; yapılacak yargılama sonunda özel boşanma sebebinin varlığının ispatlanamadığı gerekçesiyle, davasının reddine sebep olabilir. Bu nedenle özel nedenlere dayanılmasının yanında, terditli olarak, genel boşanma nedenine de dayanılması yerinde olur.
Genel Boşanma Nedenleri: “Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması” nedenidir. Bu madde torba madde olup; bu madde kapsamına giren haller tek tek sayılmamıştır. Bir eş için evlilik birliğinin sürdürülmesini katlanılmaz hale getiren her türlü kusurlu davranış ya da durum, evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davasına sebebiyet verir. Bu nedenle özel boşanma sebeplerinin tamamı aynı zamanda genel boşanma sebebidir. Bunun dışında, örneğin; güven sarsıcı hareketler, hakaret ve aşağılama, aşırı kıskançlık, kıyafetlerine ve arkadaşlarına karışma, diğer eşin ailesine kötü davranma, aşırı alkol kullanımı, aile birliğinin getirdiği sorumlulukları yerine getirmeme, savurganlık, doğal olmayan cinsel ilişkiye zorlama gibi pek çok neden genel boşanma sebepleri içerisinde sayılabilir.
Boşanma davaları iki türlüdür. Bunlardan birincisi anlaşmalı boşanma davası, ikincisi ise çekişmeli boşanma davasıdır. Velayet, nafaka, maddi ve manevi tazminat istemleri boşanmanın feri niteliğindeki haklardan olup, boşanma davasıyla birlikte talep edilmesi halinde birlikte karara bağlanabilir. Fakat mal rejiminin tasfiyesi – mal paylaşımı – davası ayrı bir dava olup, boşanma kararının kesinleşmesine müteakip incelenmektedir. Uygulamada boşanma davasıyla eş zamanlı olarak açılmaktadır. Bunun nedeni müvekkillerin hak kayıplarını önlemek için, mal paylaşımına konu edilecek olan gayrimenkuller, araçlar, banka hesapları veya şirket hisselerine tedbir koyulmasının istenmesidir.
ANLAŞMALI BOŞANMA DAVASI NASIL AÇILIR
Anlaşmalı boşanma davasının en önemli unsuru, boşanma protokolüdür. İki nüsha dava dilekçesine boşanma protokolü ile kimlik fotokopisinin eklenmesi ve adliyedeki tevzi bürosuna teslimine müteakip, yargılama harç ve giderlerinin vezneye yatırılmasıyla, anlaşmalı boşanma davası açılmış olur.
Anlaşmalı Boşanma Davasının Şartları:
Türk Medeni Kanunu madde 166/III : “Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi hâlinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu hâlde boşanma kararı verilebilmesi için, hâkimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın malî sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Hâkim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü hâlinde boşanmaya hükmolunur.”
Anlaşmalı boşanma davası açılabilmesi için; evliliğin en az 1 yıl sürmüş olması gerekmektedir. Bu, anlaşmalı boşanma davasının görülebilmesi için şart olup, 1 yılın altında süren evliliklerde, anlaşmalı şekilde boşanmak mümkün değildir. Anlaşmalı boşanma protokolünde aşağıdaki hususlarda anlaşma sağlanmış olması gerekmektedir.
1. Tarafların her ikisinin de boşanma konusunda mutabık olması,2. Müşterek çocuk var ise velayet konusunda anlaşılmış olunması (Velayet kamu düzenine ilişkindir ve küçüğün üstün yararı korunur. Bu nedenle velayet konusunda tarafların yaptığı anlaşma hakimi bağlamaz. Hakim, tarafların anlaşmalarının aksi yönünde ya da başka bir karar verebilir),
3. Nafaka talepleri (hem yoksulluk hem iştirak nafakası) konusunda anlaşılmış olunması,
4. Müşterek çocuk var ise, kişisel ilişki zamanları konusunda anlaşılmış olunması (Bu madde hakimin taktirine bırakılabilir),
5. Edinilmiş malların tasfiyesi (mal paylaşımı) konusunda anlaşılmış olunması,
6. Yargılama giderleri ile vekalet ücreti konusunda anlaşılmış olunması.
Anlaşmalı Boşanma Davası Ne Kadar Sürer:
Anlaşmalı boşanma davası, herhangi bir yargılama usulüne tabi değildir. İki nüsha dava dilekçesi ve protokolün mahkemeye sunulmasına müteakip duruşma günü istenir. Duruşmada hazır bulunan tarafların protokolü kabul ettikleri ve bu şartlarda boşanmak istediklerini beyan etmeleri sonucu hakim protokolü onaylayarak boşanmaya karar verir. Boşanma kararının kesinleşmesi ve nüfusa bildirilmesi için, gerekçeli kararın taraflara tebliği ve itiraz sürelerinin geçmesi ya da tarafların itiraz haklarından vazgeçmeleri gerekmektedir. Tüm bu işlemler Ankara için 1-2 ay sürebilir.
Anlaşmalı Boşanma Davası Nerede Açılır:
Anlaşmalı boşanma davasının nerede açılacağı konusunda bir sınırlama yoktur. Taraflar Türkiye’deki herhangi bir yerdeki aile mahkemesine başvurabilirler. Aile mahkemesinin bulunmadığı ilçelerde asliye hukuk mahkemesine (aile mahkemesi sıfatıyla) başvurabilirler.
ÇEKİŞMELİ BOŞANMA DAVASI NASIL AÇILIR
Çekişmeli boşanma davası, taraflardan birinin boşanmayı istememesi ya da her iki taraf da boşanmayı istemesine rağmen, boşanmaya bağlı feri haklarda anlaşamamış olmaları nedeniyle açılan boşanma davasıdır.
İki nüsha dava dilekçesine, kimlik fotokopisi ve karşı tarafın kusurunu ortaya koyacak eldeki delillerin de eklenmesi ile dava dilekçesinin tevzi bürosuna teslimi ve yargılama harç ve giderlerinin yatırılmasına müteakip çekişmeli boşanma davası açılmış olur.
Çekişmeli boşanma davasındaki en önemli unsur, dava açmadan önce boşanma nedeninin doğru belirlenmesidir. Boşanma nedeninin belirlenmesinde yapılacak hata, davanın reddedilmesi ile sonuçlanır.
Çekişmeli Boşanma Davası Nerede Açılır
Türk Medeni Kanunu madde 168’e göre: * Davacının yerleşim yeri, * davalının yerleşim yeri veya * tarafların son 6 aydan beri oturdukları yer aile mahkemesi çekişmeli boşanma davalarını görmeye yetkilidir. Çekişmeli boşanma davaları bu üç yerden birinde açılabilir. Buradaki yetki kuralı kamu düzenine ilişkin değildir ve ilk itiraza tabidir. Yetkisiz yerde açılan boşanma davasına davalı itiraz etmez ise o yer mahkemesi davayı görmeye devam eder.
Aile mahkemesi bulunmayan ilçelerde, asliye hukuk mahkemesi (aile mahkemesi sıfatıyla) boşanma davasında görevlidir.
Çekişmeli Boşanma Davası Ne Kadar Sürer
Çekişmeli boşanma davaları HMK’da düzenlenen yazılı yargılama usulüne tabidir. Bu yargılama usulünde her iki tarafın da ikişer dilekçe hakkı bulunmaktadır. Bunlar sırasıyla: Dava dilekçesi-Cevap dilekçesi-Cevaba cevap dilekçesi-İkinci cevap dilekçesidir. Her dilekçenin tebliğinden itibaren 2 haftalık cevap verme süresi bulunur.
Dilekçeler aşamasının tamamlanması ile öninceleme için gün verilir. Öninceleme duruşmasında taraflar arasındaki uyuşmazlık konuları hakim tarafından tespit edilir ve uzlaşıp uzlaşamayacakları sorulur. Bundan sonra tahkikat aşamasına geçilir. Tahkikat aşamasında deliller toplanır ve akabinde sözlü yargılama günü belirlenir. Sözlü yargılamada taraflara son sözleri sorulur, sonra da hüküm verilir.
Bu aşamalar Ankara için ortalama 1,5 yıl sürmektedir. Bu 1,5 yıllık süreye temyiz (Yargıtay) ve istinaf (Bölge Adliye Mahkemesi) aşamaları dahil değildir.
ÖZEL BOŞANMA NEDENLERİ
ZİNA (TMK m.161)
Türk Medeni Kanunu madde 161: “Eşlerden biri zina ederse, diğer eş boşanma davası açabilir. Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her hâlde zina eyleminin üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer.”
Zina evlilik dışı cinsel ilişki kurulması eylemidir. Zina Türk Medeni Kanunu madde 161’de özel boşanma nedeni olarak belirlenmiştir. Bu maddeye dayanılarak açılan boşanma davasında, başkaca kusur aranmaksızın, zinanın ispatı halinde boşanmaya karar verilmektedir. Zinanın ispatında Yargıtay’ın belirlediği bazı kriterler bulunmaktadır. Bunlar:
• Davalının, evlilik birliği devam ederken üçüncü kişiden çocuk sahibi olması, zinayı kesin olarak ortaya koyar.
• Davalının üçüncü kişi ile geceyi beraber geçirmesi zinaya delalet eder.
• Davalının gece-gündüz, sürekli karşı cinsten biriyle görüşmesi veya mesajlaşması zinayı işaret eder.
Karşı yanın, gece hayatının olması, pavyon alışkanlığının olması, karşı cinsle yakınlık kurması ve samimi hareketlerinin olması ve hatta öpüşmesi gibi davranışlar, Yargıtay’a göre zina değildir. Bu durumda zina nedeniyle boşanma isteminin yanında, güven sarsıcı hareket ve sadakat yükümünün ihlali gibi genel boşanma nedenleri ile birlikte, evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı gerekçesiyle boşanma davası açılması yerinde olur.
Davalının hem cinsi ya da karşı cinsten biriyle cinsel ilişki kurmasının, bugün için zinanın varlığı açısından bir önemi yoktur. Eskiden Yargıtay sadece karşı cinsten biriyle ilişki kurulmasını zina saymakta idi.
Eylemin zina sayılması için iradi olarak gerçekleşmesi gerekir. İrade dışında, kişinin cinsel saldırıya maruz kalması (tecavüze uğraması) zina sayılmaz. Ancak meydana gelen vakıa evlilik birliğinin sürdürülmesini imkansız hale getiriyorsa genel nedenlere dayanılarak boşanma istenebilir.
Zina nedeniyle boşanma davası açılması Kanun tarafından bazı sürelere tabii tutulmuştur. TMK m.161’e göre, zina nedeniyle açılacak boşanma davasının, zinanın öğrenildiği tarihten itibaren 6 ay içerisinde açılması gerekmektedir. Ve her halde, zina öğrenilmemiş olsa bile, zinanın üzerinden 5 yıl geçmekle, zina nedeniyle boşanma davası açma hakkı son bulur. Bu düzenleme ışığında, sürelerin kaçırılması nedeniyle zina özel nedenine dayanılarak boşanma davası açılamayacak olsa bile, zina eylemi nedeniyle güven sarsıcı harekete dayalı, evlilik birliğinin temelinden sarsılması genel sebebine dayanılarak boşanma davası açılmasında bir engel yoktur.
Düzenlemeye göre affeden tarafın dava hakkı yoktur. Af yazılı ya da sözlü olabilir. Affın ispatı genel kurallara göre yapılır. Ayrıca dava hakkı olan tarafın davranışlarından da affettiği anlaşılabilir.
Uygulamada çekişmeli boşanma davaları mümkün olduğu kadar zina nedenine dayandırılmaya çalışılmaktadır. Bunun nedeni zina nedeniyle boşanma kararı verilmesi halinde, zina yapan eşin mal rejiminin tasfiyesi sırasında haklarının kısıtlanması ve hatta duruma göre hiçbir hak elde edememesidir.
HAYATA KAST, PEK KÖTÜ VEYA ONUR KIRICI MUAMELE (TMK m.162)
Türk Medeni Kanunun madde 162: “Eşlerden her biri diğeri tarafından hayatına kastedilmesi veya kendisine pek kötü davranılması ya da ağır derecede onur kırıcı bir davranışta bulunulması sebebiyle boşanma davası açabilir. Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her hâlde bu sebebin doğumunun üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer. Affeden tarafın dava hakkı yoktur.”
Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı muamele her somut olaya göre hakim tarafından taktir edilmektedir. Hayata kasttan söz edebilmek için davacının yaralanmış olması şart değildir. Hayatına sonlandırmaya yönelik, kasıtlı bir eylemin varlığı yeterlidir.
Pek kötü davranış ise bir yere kapatma, aç ve susuz bırakma, ağır psikolojik veya fiziksel işkence şeklinde ortaya çıkabilir.
Onur kırıcı davranış ise eleştiri ya da şaka sınırlarını aşan, başkalarının yanında ağır hakaretler ya da sövme şeklinde görülebilir.
Tüm bu hususlar hakim tarafından serbestçe taktir edilir. Her somut olaya göre ayrı ayrı ele alınması gereken hususlardır.
Madde metninden de anlaşılacağı üzere 6 ay ve 5 yıllık zaman aşımı süresi öngörülmüştür. Bu sürelerin dolması ile bu madde kapsamında boşanma davası açma hakkı düşer. Fakat genel boşanma nedeni olan evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle dava hakkı her zaman vardır.
Davacı eşin bahsi geçen davranışlar nedeniyle, ceza soruşturması başlaması için yaptığı şikayetten vazgeçmesi ya ha hiç şikayetçi olmaması, boşanma davası açısından sonuç doğurmaz. Boşanma davası sırasında bu davranışların ispatlanması boşanma için yeterlidir.
Affeden tarafın dava hakkı yoktur. Af yazılı ya da sözlü olabilir, affın ispatı genel kurallara göre yapılır.
SUÇ İŞLEME VE HAYSİYETSİZ HAYAT SÜRME (TMK m. 163)
Türk Medeni Kanunu madde 163: “Eşlerden biri küçük düşürücü bir suç işler veya haysiyetsiz bir hayat sürer ve bu sebeplerden ötürü onunla birlikte yaşaması diğer eşten beklenemezse, bu eş her zaman boşanma davası açabilir.”
Kanun metninden de anlaşılacağı üzere, işlenen suçun küçük düşürücü bir suç olması gerekmektedir. Bu her somut olaya göre hakim tarafından taktir edilecektir. Örneğin; trafik kazası neticesinde yaralamaya sebebiyet verme bu madde kapsamına girmeyecektir. Buna karşılık uyuşturucu ticareti, hırsızlık, dolandırıcılık gibi suçlar bu madde kapsamında değerlendirilecektir.
Haysiyetsiz hayat sürme ise toplum tarafından tasvip edilmeyen, genel ahlaka aykırı bir hayat tarzıdır. Bu hayat tarzının süreklilik arz etmesi geçici olmaması gerekmektedir. Örneğin, ayyaşlık, pezevenklik, geçimini fuhuş ile sağlamak gibi durumlar bu madde kapsamına girmektedir.
Önemli olan işlenen suçun ya da benimsenen hayat tarzının, diğer eş için evliliği sürdürmesinin beklenemeyecek derecede ağır olmasıdır.
Maddede bu boşanma nedeni için herhangi bir hak düşürücü süre düzenlenmemiştir. Bu nedenle her zaman bu nedene dayanılarak boşanma davası açılabilir. Af konusunda da düzenleme bulunmadığından, af söz konusu olsa dahi daha sonradan boşanma davası açılmasında bir engel yoktur.
TERK (TMK m.164)
Türk Medeni Kanunu madde 164: “Eşlerden biri, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek maksadıyla diğerini terk ettiği veya haklı bir sebep olmadan ortak konuta dönmediği takdirde ayrılık, en az altı ay sürmüş ve bu durum devam etmekte ve istem üzerine hâkim veya noter tarafından yapılan ihtar sonuçsuz kalmış ise; terk edilen eş, boşanma davası açabilir. Diğerini ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılır. Davaya hakkı olan eşin istemi üzerine hâkim veya noter, esası incelemeden yapacağı ihtarda terk eden eşe iki ay içinde ortak konuta dönmesi gerektiği ve dönmemesi hâlinde doğacak sonuçlar hakkında uyarıda bulunur. Bu ihtar gerektiğinde ilân yoluyla yapılır. Ancak, boşanma davası açmak için belirli sürenin dördüncü ayı bitmedikçe ihtar isteminde bulunulamaz ve ihtardan sonra iki ay geçmedikçe dava açılamaz.”
Madde metninden anlaşılacağı üzere; eşlerden biri haklı bir sebep olmaksızın müşterek haneyi terk etmiş ya da evlilik birliğinin getirdiği yükümlülüklerden kaçmak için müşterek haneyi terk etmiş ise; bu terkin 6 ay sürmüş olması ve 2 ay öncesinden ihtar çekilerek yapılan eve dön çağrısı sonuçsuz kalmış ise, terk nedeniyle boşanma davası açılabilmektedir.
Çekilen ihtarda eve dön çağrısı samimi olmalı, yani ulaşım giderlerinin karşılanması, muhatap dönülmesi istenen evin yerini bilmiyorsa bildirilmesi, anahtarının gönderilmesi ya da yerinin bildirilmesi, ortak konutun bağımsız olması, son olarak da ihtarda belirtilen yerin yaşanabilir-mobilyalı-temiz-kullanıma hazır halde olması gerekmektedir.
Madde metnine göre, diğerini müşterek haneyi terk etmeye zorlayan ve geri dönmesini engelleyen eş de; terk etmiş sayılacaktır. Bu durumda terk etmeye zorlanan eş, müşterek hanede bulunan eşe ihtar çekecektir.
Terkin üzerinden 4 ay geçmeden ihtar çekilemez ve ihtarın muhataba tebliğinden itibaren 2 ay geçmedikçe dava açılamaz. Yani, terk nedeniyle boşanma davası açılabilmesi için; terkin en az 6 ay sürmüş olması ve halen devam ediyor olması aranmıştır.
İhtar noter vasıtasıyla gönderilebileceği gibi, aile mahkemesi vasıtasıyla da gönderilebilir. İhtarname dava şartıdır. İhtarname göndermeden terk nedenine dayanılarak boşanma davası açılamaz.
Gönderilen ihtarnameye Yargıtay bazı sonuçlar bağlamıştır. Eve dön çağrısı yapan eş; terk eden eşin, tüm kusurlu davranışlarını affetmiş ya da hoş görüyle karşılamış sayılır. Bu nedenle evi terk eden eşin, ihtar çekilmeden önceki kusurlu davranışları boşanma davası sırasında hükme esas alınamaz.
Terkin sebepsiz olması ya da evlilik birliğinin getirdiği yükümlülüklerden kaçmak için olması gerekmektedir. Diğer eşin rızası ile müşterek hanenin terk edilmesi ya da sürekli değil geçici zorlayıcı nedenlerle müşterek hanenin terk edilmesi bu madde kapsamına girmez. Örneğin; askere gidilmesi, hastalık nedeniyle uzun süren tedaviler gibi.
Madde 164’de düzenlenen terk, tek başına boşanma sebebidir. Boşanma kararı verilebilmesi için başkaca bir kusur araştırmasına gerek yoktur. Fakat, evi terk eden eş, diğer eşin kusurlu davranışları nedeniyle evi terk etmek zorunda olduğunu iddia eder ve iddiasını ispatlarsa terk nedeniyle boşanma kararı verilemez.
AKIL HASTALAIĞI (TMK m.165)
Türk Medeni Kanunun madde 165: “Eşlerden biri akıl hastası olup da bu yüzden ortak hayat diğer eş için çekilmez hâle gelirse, hastalığın geçmesine olanak bulunmadığı resmî sağlık kurulu raporuyla tespit edilmek koşuluyla bu eş boşanma davası açabilir.”
Madde metninden de anlaşılacağı üzere, akıl hastalığına yakalanan eşin durumu, diğer eş için evlilik birliğinin sürdürülmesini katlanılmaz hale getiriyorsa boşanma davası açılabilir.
Bu davanın açılması için herhangi bir hak düşürücü süre öngörülmemiştir, her zaman açılabilir. Akıl hastalığının sağlık kurulu raporu ile kesin bir şekilde ortaya konulması şartı düzenlenmiştir. Akıl hastalığının ciddi bir hastalık olması (örneğin şizofren gibi) gerektiği kanaatindeyiz, depresyon nedeniyle ev işlerinin ihmali, sabahları uyanamama, çalışamama gibi nedenler bu madde kapsamına girmeyecektir. Bu halde genel boşanma nedeniyle dava açılması yerinde olur.
Bu madde ile açılan boşanma davasında kusur araştırması yapılmaz. Zira hasta olmak bir insanın iradesi ile gerçekleşen bir kusur durumu değildir.
Kişinin temyiz kudretine helal getirecek şekilde bir akıl hastalığı; evlilik akdinin kurulduğu sırada var ise, bu durumda, Türk Medeni Kanunun 145. maddesine göre evliliğin butlanı davası açılması gerekmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken konu, evlilik akdinin kurulduğu sırada kişinin ayırt etme gücünden yoksun olmasıdır.
GENEL BOŞANMA SEBEPLERİ (TMK m.166/I-II)
Türk Medeni Kanunu madde 166: “Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir. Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir...”
Genel boşanma sebepleri Kanun’da sınırlı sayıda belirtilmemiştir. Metinden de anlaşılacağı üzere bir eş için, evliliğin sürdürülmesini katlanılmaz hale getiren her türlü durum ve davranış genel boşanma sebebi sayılabilir.
Örneğin; savurganlık, ekonomik şiddet (davacının ihtiyaçlarını karşılaması için para vermemek), psikolojik şiddet (sürekli aşağılamak, hakir görmek), aşırı kıskançlık (kıyafetlerine ve arkadaşlarına karışmak), bağımsız müşterek hane sağlamamak – ailesiyle birlikte yaşamaya zorlamak - , müşterek hanenin seçiminde tek yanlı davranmak, ev eşyası seçiminde tek yanlı davranmak, güven sarıcı hareketlerde bulunmak, borca batmak ve icralık olmak, doğal olmayan cinsel ilişkiye zorlamak, cinsel ilişkiden sebepsiz şekilde kaçınmak, zorla cinsel ilişkiye girmek, çocukların bakımı ve ev işlerinden kaçınmak, karşı yanın ailesine kötü söz söylenmesi ya da kötü davranılması, fiziksel şiddet (darp), evden kovmak, seni sevmiyorum demek, ismiyle değil aloo diye seslenmek ve benzeri gibi sınırsız sayıda olay ve durum, evlilik birliğinin sürdürülmesini katlanılmaz hale getirmesi koşuluyla genel boşanma sebepleri içerisinde sayılabilir.
Burada hakim tarafından kusur araştırması yapılacaktır. Tarafların mahkemeye sundukları deliller aracılığı ile tarafların kusurları belirlenecektir. Davacının kusurunun, davalıdan daha ağır olması halinde, davalı boşanmayı istemiyor ise boşanmaya karar verilemeyecektir. Ancak aile birliğinin korunmasında fayda bulunmuyor ise bu halde boşanma kararı verilebilir.
ÜÇ YILLIK AYRILIKTAN SONRA AÇILAN BOŞANMA DAVASI (TMK m.166/IV)
Türk Medeni Kanunun madde 166/IV: “Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi hâlinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir.”
Kanunda belirtilen 3 yıl boyunca ortak hayatın yeniden kurulamamasına ilişkin süre asgari süredir. Daha uzun süre de ortak hayat kurulamamış olabilir. Hemen belirtelim ki; 3 yıl boyunca ortak hayat kurulamamış ve fakat daha sonra ortak hayat kurulmuş ise, bundan sonra bu madde hükmüne dayanılarak boşanma isteminde bulunulamayacaktır.
3 yıllık sürenin başlangıcı, boşanma talebinin reddine ilişkin kararın kesinleştiği tarihtir.
AYRILIK KARARINDAN SONRA AÇILAN BOŞANMA DAVASI (TMK m.167, 170, 171, 172)
Türk Medeni Kanunu madde 167: “Boşanma davası açmaya hakkı olan eş, dilerse boşanma, dilerse ayrılık isteyebilir.”, madde 170: “Boşanma sebebi ispatlanmış olursa, hâkim boşanmaya veya ayrılığa karar verir. Dava yalnız ayrılığa ilişkinse, boşanmaya karar verilemez. Dava boşanmaya ilişkinse, ancak ortak hayatın yeniden kurulması olasılığı bulunduğu takdirde ayrılığa karar verilebilir.”, madde 171: “Ayrılığa bir yıldan üç yıla kadar bir süre için karar verilebilir. Bu süre ayrılık kararının kesinleşmesiyle işlemeye başlar.”, madde 172: “Süre bitince ayrılık durumu kendiliğinden sona erer. Ortak hayat yeniden kurulmamışsa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir. Boşanmanın sonuçları düzenlenirken ilk davada ispatlanmış olan olaylar ve ayrılık süresinde ortaya çıkan durumlar göz önünde tutulur.”
Ayrılık kararından sonra açılan boşanma davasında yeniden kusur araştırılmasına gerek yoktur. Önceki davada yapılan kusur araştırmaları ile ayrılık süresince görülen kusurlu davranışlar göz önünde tutulur.
Ayrılık süresi içerisinde ya da sonra taraflar yeniden bir araya gelmişler ve ortak hayatı sağlamışlarsa, artık ayrılık kararına dayanarak boşanma isteminde bulunamazlar, fakat genel hükümlere göre dava açabilirler. Bu halde ortak hayatın yeniden sağlanmasından önceki kusurlu davranışlar hükme esas alınamaz.
VELAYET (TMK m.335-351)
Velayet konusunda boşanmayla birlikte bir karar verilir.
Velayet kamu düzenine ilişkin bir konudur. İster boşanmayla birlikte, ister boşanmadan sonra velayetin değiştirilmesi ya da kaldırılmasına ilişkin olsun; tarafların velayet konusundaki anlaşmaları hakimi bağlamaz. Dahası hakim velayet konusunda re’sen araştırma yapar. Yani tarafların sundukları delillerle de bağlı değildir.
Velayet konusunda verilecek kararda, küçüğün üstün yararı göz önünde bulundurulur. Tarafların istekleri bu konuda önemsizdir.
Yargıtay, idrak yaşında olan küçüğün, velayet konusunda karar verilmeden önce dinlenmesini istemektedir. Buna göre 8 yaş veya daha büyük olan çocuğun velayet konusunda karar verilmeden önce hakim tarafından dinlenmesi gerekmektedir.
NAFAKA(TMK m.364-366)
Nafaka; birinin, geçindirmekle yükümlü bulunduğu kimselere mahkeme kararı ile bağlanan aylıktır. 4 çeşit nafaka bulunmaktadır.
1. İştirak Nafakası: Müşterek çocukların geçinmesi maksadıyla bağlanan nafakadır.
2. Yoksulluk Nafakası: Evlilik birliğinin sonlanmasında hiç ya da karşı yana göre daha az kusurlu olmak şartıyla, evliliğin sonlanması nedeniyle yoksulluğa düşen taraf mahkemeden yoksulluk nafakası bağlanmasını isteyebilir.
3. Yardım Nafakası: Yardım nafakasının boşanma ya da ayrılık kararı ile bir ilgisi yoktur. Bir kişinin Medeni Kanuna göre bakmakla yükümlü olduğu (altsoy-üstsoy veya kardeşler) yoksulluğa düşmeleri nedeniyle ödediği nafakadır.
4. Tedbir Nafakası: Yukarıda sayılan nafakalara ilişkin bir yargılama devam ederken, henüz hüküm kurulmadan mahkemece tedbiren bağlanan nafakadır.
Küçüğe bağlanan iştirak nafakası, küçüğün reşit olmasıyla birlikte son bulur. Bu halde kendi geçimini sağlayamayacak olan müşterek çocuk, nafaka yükümlüsü anne ve babasına yardım nafakası bağlanması için talepte bulunabilir.Yoksulluk nafakası bağlanabilmesi için, nafaka talep eden tarafın evlilik birliğinin sonlanmasında kusuru bulunmaması ya da karşı tarafa göre daha az kusurlu olması gerekir. Bunun yanında evlilik biriliğinin sonlanması nedeniyle yoksulluğa düşecek olması gerekir.
Nafakanın belirlenmesinde tarafların sosyal ve ekonomik durumları göz önünde bulundurulur. Bunun yanında hayatın olağan akışındaki ulaşım, barınma, ısınma, giyinme, eğitim ve sair giderler dikkate alınarak, nafaka yükümlüsünün gelirine göre uygun bir miktar nafaka ödenmesine hükmedilir. Toplumdaki yaygın inanışın aksine, nafaka sadece kadın ve çocuk için değil, kusurunun daha az olması ve yoksulluğa düşecek olması şartıyla, talep etmesi halinde erkek için de bağlanabilir.
Boşanmadan sonra, tarafların sosyal ve ekonomik durumlarında bir değişme meydana gelmiş ise, nafakanın kaldırılması ya da değiştirilmesi istemiyle yeniden dava açılabilir.
MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT (TMK m.174)
Türk Medeni Kanunu madde 174: “Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebilir. Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir.”
Maddi ve manevi tazminat istemleri, boşanma davası ile birlikte talep edildiğinde ayrıca harç ve gider alınmaz. Bu nedenle uygulama çoğunlukla boşanma davasıyla birlikte talep edilmektedir. Boşanmadan sonra da, boşanmaya bağlı olarak maddi ve manevi tazminat talebinde bulunulabilir. Fakat bu durumda harç ve yargılama gideri ödenmesi gerekmektedir.
Boşanmayla birlikte değil de sonradan maddi ve manevi tazminat istemleri için 1 yıllık zamanaşımı süresi öngörülmüştür. (TMK m.178) Bu süre boşanma kararının kesinleşmesinden itibaren başlar.
MAL REJİMİNİN TASFİYESİ DAVASI (BOŞANMADA MAL PAYLAŞIMI DAVASI)
Mal rejiminin tasfiyesi boşanma kararının kesinleşmesine müteakip görülür. Uygulamada mal rejiminin tasfiyesi davası boşanma davasıyla eş zamanlı olarak açılmaktadır. Bunun nedeni tasfiyeye girecek mallar üzerine tedbir koydurmaktadır. Diğer yandan zamanaşımı sorunun da bu şekilde çözülmesi amaçlanmaktadır.
Mal rejiminin tasfiyesi mevcut Yargıtay içtihadı doğrultusunda 10 yıllık zamanaşımına tabidir. 10 yıl, boşanma davasının kesinleşmesiyle başlar. Fakat Yargıtay hakimleri arasında bu zamanaşımı süresiyle ilgili görüş ayrılıkları vardır. TMK m.178 uyarınca 1 yıllık zamanaşımının uygulanması gerektiği görüşünde olan hakimler bulunmaktadır. Yargıtay kararları ise bizim hukuk sistemimizdeki en sıkıntılı konulardan biridir. Kanun geçmişe yürümez, fakat Yargıtay kararı açılmış açılacak tüm davalara tesir eder. Bu nedenle Yargıtay’ın her an görüş değiştirebileceği ve 1 yıllık zamanaşımı süresi uygulanır şeklinde karar verebileceği düşünülerek, mal rejiminin tasfiyesi davasının, boşanma kararının kesinleşmesinden itibaren 1 yıl içerisinde açılmasını tavsiye ediyoruz.
01.01.2002 gününde yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Kanununa göre, yasal mal rejimi “edinilmiş mallara katılma rejimi”dir. Günümüzde evliliklerde mal rejimlerine ilişkin sözleşme yapılma oranı %0.5’in altındadır. Mal rejimine ilişkin sözleşme yapılmaması halinde yasal mal rejimi geçerlidir. Bu nedenle bu yazımızda yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejimine ilişkin açıklamalar yapacağız.
Edinilmiş mal, evlilik birliği devam ederken, çalışma karşılığı edilen mallardır. Kısaca ivazlı mallardır. İvazsız (karşılıksız) kazandırmalar (miras-bağış vs.) edinilmiş mal değil, kişisel maldır. Edinilmiş mallarda eşlerin yarı yarıya hakları vardır.
Mal rejiminin tasfiyesi kısaca şöyle olur: Eşler kişisel mallarını teslim alırlar, edinilmiş malların borçları düşüldükten sonra ve denkleştirme yapılacak ise denkleştirmesi de yapıldıktan sonra kalan artık değer, eşler arasında yarı yarıya paylaştırılır.
Evlilik birliğinden önce alınan mallar kişisel mallardır. Fakat mal, evlenmeden önce alınmış olmasına rağmen borçları evlilik süresince ödenmişse, bu dönem tasfiyeye tabidir.
Denkleştirme, kişisel mallardan edinilmiş mallara katkı, ya da edinilmiş mallardan kişisel mallara katkı varsa söz konusu olur. Örneğin, kadının evlenmeden önce aldığı, , bir arabayı, evlendikten sonra satarak eşiyle birlikte bir ev aldığını düşünelim. Bu durumda mal rejiminin tasfiyesinde, kadının arabasının değeri evin değerinden düşüler ve kalan değer tasfiyeye girer. Diğer yandan evlilik birliği içerisinde, kadına miras yoluyla bir aratman dairesi intikal etti diyelim. Erkek aldığı yılbaşı ikramiyesi ile bu evin değerini artıracak tadilat ve eklemeler yaptırdı ise; bu durumda edinilmiş maldan, kişisel mala katkı vardır. Mal rejiminin tasfiyesi sırasında erkeğin yılbaşı ikramiyesi tutarı düşüldükten sonra kalan kısım kadının kişisel malı sayılacaktır.
Boşanma davası ya da mal rejiminin tasfiyesi davası açılmadan önce hileli şekilde satılan mallar da tasfiyeye girer. Bu malların da değerleri bilirkişilerce hesaplanır ve davacının alacağı mahkemece hüküm altına alınır.
Miras, bağış gibi karşılıksız kazandırmalar kişisel mal sayılır. Eşlerden birinin üçüncü kişilerden aldığı manevi tazminat kişisel mal sayılır. Kullanımı yalnız bir eşe özgülendiği anlaşılan mal (kürk manto vs.) kişisel mal sayılır.
Ev eşyası, ziynet eşyası talepleri boşanma davasıyla birlikte talep edilebileceği gibi mal rejiminin tasfiyesi davasıyla birlikte de talep edilebilir.
Evlilik birliği içerisinde eşlerden birinin aldığı mal, kural olarak edinilmiş mal kabulü edilir. Söz konusu malın kişisel mal olduğunu iddia eden taraf, bunu ispatlamak zorundadır. Şirket hisseleri de bu kurala dahildir.
Eşlerden birinin ölümü halinde, sağ kalan eşin önce mal rejiminden kaynaklı alacaklarını talep etmesi daha sonra kalan tereke üzerinden miras hakkını talep etmesi gerekir. Aksi halde mal rejiminden kaynaklı haklarını da, diğer mirasçılarla paylaşmış olur.
Boşanma davasının açılmasıyla birlikte mal rejimi sona erer. Tıpkı evlenmeden önce edinilen mallar gibi, boşanma davasının açılmasından sonra edinilen mallar da kişisel maldır.
KADININ KORUNMASI VE AİLE İÇİ ŞİDDETİN ÖNLENMESİ (6284 SAYILI KANUN)
Şiddete uğrayan veya şiddete uğraması tehlikesi bulunan kadın, çocuk, aile bireyleri veya tek taraflı ısrarlı takip mağduru kişilerin korunması amacıyla 6284 sayılı Kanun çıkartılmıştır. 6284 sayılı Kanun’la sadece aile bireyleri değil, bu bireylerin yakınları ve tanıkları da koruma altına alınabilmektedir.
Kanun, koruma tedbirlerinin önleyici tedbirler ve koruyucu tedbirler olarak ikiye ayırmaktadır.
ÖNLEYİCİ TEDBİRLER
1. Şiddet mağduruna yönelik olarak şiddet tehdidi, aşağılama veya küçük düşürmeyi içeren söz ve davranışlarda bulunmaması,
2. Müşterek konuttan veya bulunduğu yerden derhal uzaklaştırılması ve müşterek konutun korunan kişiye tahsis edilmesi,
3. Korunan kişilere, bu kişilerin bulundukları konuta, okula ve işyerine yaklaşmaması,
4. Çocuklarla ilgili daha önce verilmiş bir kişisel ilişki kurma kararı varsa, kişisel ilişkinin refakatçi eşliğinde yapılması, kişisel ilişkinin sınırlanması ya da tümüyle kaldırılması,
5. Gerekli görülmesi halinde korunan kişinin, şiddete uğramamış olsa bile yakınlarına, tanıklarına ve kişisel ilişki kurulmasına ilişkin haller saklı kalmak üzere çocuklarına yaklaşmaması,
6. Korunan kişinin şahsi eşyalarına ve ev eşyalarına zarar vermemesi,
7. Korunan kişiyi iletişim araçlarıyla veya sair surette rahatsız etmemesi,
8. Bulundurulması veya taşınmasına kanunen izin verilen silahları kolluğa teslim etmesi,
9. Silah taşıması zorunlu olan bir kamu görevini ifa etse bile bu görevi nedeniyle zimmetinde bulunan silahı kurumuna teslim etmesi,
10. Korunan kişilerin bulundukları yerlerde alkol ya da uyuşturucu madde kullanmaması ya da bu maddelerin etkisinde iken korunan kişilere ve bunların bulundukları yerlere yaklaşmaması, bağımlılığının olması halinde, hastaneye yatmak dahil, muayene ve tedavisinin sağlanması,
11. Bir sağlık kuruluşuna muayene veya tedavi için başvurması ve tedavisinin sağlanması,
KORUYUCU TEDBİRLER
Kolluk ya da mülki amir tarafından verilecek koruyucu tedbirler:
1. Kendisine ve gerekiyorsa beraberindeki çocuklara, bulunduğu yerde veya başka bir yerde uygun barınma yeri sağlanması,
2. Diğer kanunlar kapsamında yapılacak yardımlar saklı kalmak üzere, geçici maddi yardım yapılması,
3. Psikolojik, mesleki, hukuki ve sosyal bakımdan rehberlik ve danışmanlık hizmeti verilmesi,
4. Hayati tehlikesinin bulunması halinde, ilgilinin talebi üzerine veya resen geçici koruma altına alınması,
5. Gerekli olması halinde, korunan kişinin çocukları varsa çalışma yaşamına katılımını desteklemek üzere dört ay, kişinin çalışması halinde ise iki aylık süre ile sınırlı olmak kaydıyla, on altı yaşından büyükler için her yıl belirlenen aylık net asgari ücret tutarının yarısını geçmemek ve belgelendirmek kaydıyla Bakanlık bütçesinin ilgili tertibinden karşılanmak suretiyle kreş imkanının sağlanması.
Hakim tarafından verilecek koruyucu tedbir kararları:
1. İşyerinin değiştirilmesi,
2. Kişinin evli olması halinde müşterek yerleşim yerinden ayrı yerleşim yeri belirlenmesi,
3. Türk Medeni Kanundaki şartların varlığı halinde ve korunan kişinin talebi üzerine tapu kütüğüne aile konutu şerhi konulması,
4. Korunan kişi bakımından hayati tehlikenin bulunması ve bu tehlikenin önlenmesi için diğer tedbirlerin yeterli olmayacağının anlaşılması halinde ve ilgilinin aydınlatılmış rızasına dayalı olarak 5726 sayılı Tanık Koruma Kanunu hükümlerine göre kimlik ve ilgili diğer bilgi ve belgelerinin değiştirilmesi.
Yukarıdaki tedbir kararları en çok 6 ay için verilebilir. İlk başvuruda 6 ayın altında bir süre için karar verilmiş ise, şiddette uğrama olasılığının devam etmesi nedeniyle tekrar karar verilmesi istenebilir.
Şiddet uygulayana yönelik verilen tedbir kararlarının ihlali halinde, şiddet uygulayana tazyik hapsi cezası verilir. Bu ceza ilk ihlalde 3 ila 10 gün arasındadır. Sonraki ihlallerde 15 gün ila 30 gün arasında tazyik hapsine hükmolunur. Şiddet uygulayanın eyleminin Türk Ceza Kanununu kapsamında bir suç oluşturması, tazyik hapsi cezası verilmesini engellemez.
BOŞANMADA KADININ HAKLARI NELERDİR
Boşanmada kadının ya da erkeğin hakları diye bir tabir yoktur. Türk Medeni Kanununa göre kadın ve erkek eşittir. Şartları bulunması halinde taraflar boşanmayla birlikte; nafaka, maddi-manevi tazminat talep edebilir. Ayrıca 6284 sayılı Kanun kapsamında şiddet ya da ısrarlı takip mağduru taraf koruyucu ve önleyici tedbir kararları talep edebilir. Mal rejiminin tasfiyesinde, yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejiminde, kural olarak 01/01/2002’den sonra edinilen mallar yarı yarıya ortaktır.
BOŞANMA DAVASI ÜCRETİ 2023
Boşanma davasının açılabilmesi için, mahkeme veznesine yatırılması gereken bir meblağ vardır. Yatırılacak bu meblağ, boşanmayla birlikte talep edilecek diğer kalemler ve bu kalemlerin değerine göre değişiklik gösterir. Boşanma ile birlikte ziynet eşyası veya ev eşyası gibi, bilirkişi incelemesi gerektirecek başkaca talepler yoksa 1.200 TL civarında bir ücret yatırılması gerekmektedir.Mal rejiminin tasfiyesine ilişkin açılacak dava, boşanma davasından ayrı bir davadır. Bu davada yatırılacak yargılama giderleri için yaklaşık bir şey söylemek mümkün değildir. Çünkü kaç bilirkişi raporu alıncağı, kaç kez keşfe gidileceği gibi konular belirsizdir. Ayrıca bilirkişi raporunun gelmesine müteakip dava değerinin artırılması talep edildiğinden, tekrar haç yatırılması gerekmekte ve bu harcın miktarı dava değerine göre değişmektedir.
BOŞANMA AVUKATI ÜCRETİ 2023
Her avukat, iş sahibi ile arasındaki ücret sözleşmesini kendisi belirler. Ankara Barosu’nun boşanma davaları için tavsiye ettiği ücreti 44.500 TL’dir. Bu meblağ avukatlar için bağlayıcı değildir ve avukatlar bu meblağın üzerinde ya da altında ücretle iş takibi ve dava konusunda anlaşma yapabilirler. Ancak Türkiye Barolar Birliği tarafından yayımlanan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi, Türkiye’deki tüm avukatlar açısından bağlayıcıdır ve bu tarifenin altında dava ve iş takibi almak yasaktır. Bunun yanında avukatlar aldıkları dava ve işlerle ilgili olarak kazanma primi ödenmesini de isteyebilirler.
Mal rejiminin tasfiyesi davası da yine ayrı bir dava olduğundan, avukatlık ücreti de boşanma davasından ayrı olarak belirlenir.